Yaşam, insanlar için bir süreçtir.Bu süreç bazıları için yeni başladığı bir uğraşla veya yeni tanıdığı biriyle başlar.Dağcılık da yaşamın yeni başladığı bir yerdir.Bu bazıları için küçük bir yükseltiye sırtında küçük bir çanta içinde bir matara su, folyoya sarılmış bir sandviç ve bir haritayla çıkmaktır.İşte bu dağlarla tanışmak için bir fırsattır.Bazıları bu yolla, bazıları ise KTÜDAKS’da olduğu gibi hummalı süren dağcılık dersleri ve bu derslerin sonunda belki uykusuz bir gecenin ardından kampüsten kalkan bir otobüsle başlayan dağlara yolculuktur.Bu yolculuk sırasında eğitmenler, faaliyet sorumlusu ve raportörler yüksek sesle otobüsün homurdanan sesini bastırmak istercesine araba yazısının son anda imzalandığı, kimsenin faaliyetin hazırlanmasına yardım etmediğine dair sitemkar ve bir o kadar kulağa hoş gelen konuşmalar yaparlar.Her zamanki gibi otobüs Zigana’yı tırmanırken Hamsiköy’deki kaya duvarlarına bakılarak ilk defa dağa çıkacak olanlara biraz da hava atarak bu duvarlara çıktıklarından bahsederler.
Ne güzel başlar o hayat, dağda ilk defa yere basmak, dereden su içerken ‘içilir mi’ diye sorup arkasından gülümseyen bir bakışla ilerde tecrübe dedikleri şeyler öğrenmek.Hiç kimse unutmaz, tek başına dağda karanlıkta yürüyüş eğitimini yaptığı anı.İşte böyle başlar dağlarda yaşam.Bunu anlatmak zordur.Herkesin sorduğu niye , neden, niçin, nasıl ve en acı soru olan ne zamanda kadar gibi sorular.
KTÜDAKS’da dağlarda tanışanlar üniversite yılları bittiğinde de dağlara gitmeye devam ederler.Aslında mezun olmadan önceki tırmanışların mezun olduktan sonra aynı sıklıkla devam etmesi zorlaşır.Mezun olmak başka bir duygudur, dağcılıkla yaşamın adı değişmiştir.Mezun olarak bazen tırmanışlara katılmak doping gibi gelir hayata.Hep eskinin ne kadar güzel olduğu, yenilerin ise hep eksik bir şeylerinin olduğundan bahsedilir.
Yaşam işte böyle başlar dağlarda…
Türkiye Dağcılık Federasyon Başkanı